http://www.visions.az/en/news/33/60e1544a/
Basat'ın Tepegöz'ü Öldürdüğü Destan'ı Beyan Eder Hanım Hey
Meğer hanım bir gün Oğuz otururken üstüne düşman geldi. Gece içinde ürktü göçtü. Kaçıp giderken Aruz Koca'nın oğlancığı düşmüş. Bir aslan bulup götürmüş, beslemiş.
Oğuz yine zamanla gelip yurduna kondu. Oğuz Han’ın at çobanı gelip haber getirdi, der: Hanım sazdan bir aslan çıkıyor, at vuruyor, sallana sallana yürüyüşü adam gibi, at basarak kan sömürüyor. Aruz der: Hanım, ürktüğümüz zaman düşen benim oğlancığımdır belki dedi.
Beyler bindiler, aslan yatağı üzerine geldiler. Aslanı kaldırıp oğlanı tuttular. Aruz oğlanı alıp evine getirdi. Şenlik yaptılar, yeme içme oldu.
Amma oğlanı ne kadar getirdilerse durmadı, geri aslan yatağına vardı. Tekrar tutup getirdiler. Dedem Korkut geldi, der: Oğlanım sen insansın, hayvanla arkadaş olma, gel güzel ata bin, güzel yiğitlerle at sür, at koştur dedi. Büyük kardeşinin adı Kıyan Selçuk'tur, senin adın Başat olsun, adını ben verdim, yaşını Allah versin dedi.
Oğuz bir gün yaylaya göçtü. Aruz'un bir çobanı var idi. Adına Konur Koca Sarı Çoban derlerdî. Oğuz'un önünce bundan evvel kimse göçmezdi. Uzun Pınar denmekle meşhur bir pınar var idi. O pınara periler konmuştu. Ansızın koyun ürktü. Çoban erkeçe kızdı, ileri vardı. Gördü ki peri kızları kanat kanada bağlamışlar, uçuyorlar. Çoban, keçesini üzerine attı, peri kızının birini tuttu. Tamah edip derhal temasta bulundu. Koyun ürkmeğe başladı. Çoban koyunun önüne koştu. Peri kızı kanat vurup uçtu, der: Çoban yıl tamam olunca, bende emanetin var, gel al dedi. Amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çobanın içine korku düştü. Amma, kızın derdinden, benzi sarardı.
Zamanla Oğuz yine yaylaya göçtü. Çoban gene bu pınara geldi. Gene koyun ürktü. Çoban ileri vardı. Gördü ki bir kütle yatıyor, parıl parıl parlıyor. Peri kızı geldi, der: Çoban emanetini gel al, amma Oğuz'un başına felaket getirdin dedi. Çoban bu kütleyi görünce dehşete düştü. Geri döndü, sapan taşına tuttu. Vurdukça büyüdü. Çoban kütleyi bıraktı kaçtı. Koyun ardına düştü.
Meğer o sırada Bayındır Han beylerle gezinti için ata binmişlerdi. Bu pınarın üzerine geldiler. Gördüler ki bir alamet şey yatıyor, başı kıçı belirsiz. Etrafına toplandılar. İndi bir yiğit bunu tepti. Teptikçe büyüdü. Bir kaç yiğit daha indiler teptiler. Teptiklerince büyüdü. Aruz Koca da inip tekmeledi. Mahmuzu dokundu, bu kütle yarıldı. İçinden bir oğlan çıktı, gövdesi adam, tepesinde bir gözü var. Aruz aldı bu oğlanı eteğine sardı. Der: Hanım bunu bana verin, oğlum Başat ile besleyeyim dedi. Bayındır Han senin olsun dedi.
Aruz Tepegözü aldı evine getirdi. Buyurdu, bir dadı geldi. Memesini ağzına verdi. Bîr emdi, olanca sütünü aldı. İki emdi kanını aldı, üç emdi canını aldı. Bir kaç dadı getirdiler, helak etti. Gördüler olmuyor, sütle besleyelim dediler. Günde bir kazan süt yetmiyordu.
Beslediler büyüdü, gezer oldu, oğlancıklar ile oynar oldu. Oğlancıkların kiminin burnunu, kiminin kulağını yemeğe başladı. Hasılı, halkın bunun yüzünden çok canı yandı, aciz kaldılar. Aruza şikayet edip ağlaştılar. Aruz Tepegözü dövdü, sövdü, men etti, o dinlemedi. Nihayet evinden kovdu.
Tepegözsün peri anası gelip oğlunun parmağına bir yüzük geçirdi, oğul sana ok batmasın, tenini kılıç kesmesin dedi. Tepegöz Oğuz’dan çıktı, bir yüce dağ vardı. Yol kesti, adam aldı, büyük harami oldu. Üzerine bir kaç adam gönderdiler, ok attılar batmadı, kılıç vurdular kesmedi, mızrak sapladılar işlemedi. Çoban çoluk kalmadı hep yedi. Oğuz'dan dahi adam yemeğe başladı.
Oğuz toplanıp üzerine vardı. Tepegöz görüp kızdı, bir ağacı yerinden kopardı, atıp elli altmış adam helak eyledi. Alplar başı Kazan'a darbe vurdu. dünya basma dar oldu. Kazan'ın kardeşi Karo Göne Tepegöz'ün elinde perişan oldu. Düzen oğlu Alp Rüstem şehit oldu. Uşun Koca oğlu gibi pehlivan elinde şehit oldu. Zayıf canından iki kardeşi Tepegöz'ün elinde helak oldu. Demir giyimli Mamak elinde helak oldu. Bıyığı kanlı Bügdüz Emen, elinde perişan oldu. Ak sakallı Aruz Koca'ya kan kusturdu. Oğlu Kıyan Selçuk'un ödü patladı. Oğuz Tepegöz'e kar etmedi, ürktü kaçtı. Tepegöz çevirip önünü kesti. Oğuz'u bırakmadı, geri yerine kondurdu. Velhasıl Oğuz yedi kerre ürktü, Tepegöz önünü kesip yedi kerre yerine getirdi. Oğuz Tepegöz'ün elinde tam perişan oldu.
Vardılar Dede Korkut'u çağırdılar, onunla konuştular, gelin kesim keselim dediler.
Dedem Korkut'u Tepegöz'e gönderdiler. Geldi selam verdi, der: Oğul Tepegöz, Oğuz elinde perişan oldu, bunaldı, ayağının toprağına beni attılar, sana haraç verelim, derler dedi. Tepegöz der: Günde altmış adam verin yemeğe dedi. Dede Korkut der: Bu şekilde sen adam bırakmaz tüketirsin dedi, amma günde iki adam île beş yüz koyun verelim dedi. Dede Korkut böyle söyleyince Tepegöz der: Pekala öyle olsun, evet hem bana iki adam verin yemeğimi benim pişirsin, ben yiyeyim dedi.
Dede Korkut döndü, Oğuz'a geldi. Der: Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Tepegöz'e verin yemeğini pişirsin dedi ve hem günde iki adam ile beş yüz koyun istedi dedi. Bunlar da razı oldu.
Dört oğlu olan birini verdi, üçü kaldı Üç olan birini verip ikisi kaldı. Kapak Kan derler bir adam var idi. İki oğlu var idi. Bir oğlunu verip biri kalmıştı. Tekrar sıra dönüp dolaşıp ona gelmişti. Anası feryat edip ağladı, figan etti. Meğer hanım, Aruz oğlu Basat gazaya gitmişti, o sırada geldi. Yaşlı kadıncağız der: Basat şimdi akından geldi, varayım, belki bana bir esir verir, oğlancığımı kurtarırım dedi.
Basat altınlı gölgeliğini dikip otururken gördüler ki bir hatun kişi geliyor. Geldi içeri Basat'a girdi selam verdi, ağladı, der:
Avucuna sığmayan karaçalı oğlu
İri teke boynuzundan katı yaylı
İç Oğuzda Dış Oğuzda adı belli
Aruz oğlu hanım Başat bana medet
dedi. Basat der: Ne istiyorsun? Yaşlı kadıncağız der: Yalancı dünya yüzünde bir er ortaya çıktı, otlağında Oğuz elini kondurmadı, kara çelik öz kılıçlar kesilecek kılını kesmedi, kargı mızrak oynatanlar saplayamadı, kayın oku atanlar kar etmedi, alplar başı Kazan'a bir darbe vurdu, kardeşi Kara Cöne elinde perişan oldu, bıyığı kanlı Bügdüz Emen elinde perişan oldu, ak sakallı baban Aruz'a kan kusturdu, meydan üzerinde kardeşin Kıyan Selçuk ödü patladı can verdi, kudretli Oğuz beylerinin de kimisini perişan edip kimisini şehit eyledi, yedi defa Oğuz'u yerinden sürdü, haraç dedi kesti, günde iki adam beş yüz koyun istedi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı ona hizmetkar verdiler, dört oğlu olan birini verdi, üçü olan birini verdi, ikisi olan birini verdi, iki oğlancığım var idi, birini verdim biri kaldı, döndü sıra tekrar bana geldi, onu da istiyorlar, hanım bana medet dedi. Basanın karanlıklı gözleri yaşla doldu. Kardeşi için söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Der:
Kenar yerde dikilmiş otağlarını
O zalim yıktırdı demek kardeş
Koşucu olan atlarını tavlasından
O zalim seçtirdi demek kardeş
Cins cins develerini katarından
O zalim ayırdı demek kardeş
Şöleninde kestiğin koyununu
O zalim kesti demek kardeş
Güvencimle getirdiğim gelinciğini
O zalim senden ayırdı demek kardeş
Ak sakallı babamı oğul diye ağlattın demek kardeş
Akçe yüzlü anamı sızlattın demek kardeş
Karşı yatan kara dağımın yükseği kardeş
Akıntılı güzel suyumun taşkını kardeş
Güçlü belimin kuvveti kardeş
Karanlıklı gözlerimin aydını kardeş
Kardeşimden ayrıldım
diye çok ağladı, feryat figan kıldı.
O hatun kişiye bir esir verdi, var oğlunu kurtar dedi. Hatun aldı, oğlunun yerine verdi. Hem oğlun geldi diye Aruz'a müjdeledi. Aruz sevindi, kudretli Oğuz beyleri ile Basata karşı geldi. Basat babasının elini öptü, ağlaştılar bağrıştılar. Anasının evine geldi. Anası karşı geldi, oğlancığını bağrına bastı. Basat anasının elini öptü, görüştüler ağlaştılar. Oğuz beyleri toplandı. Yemeler içmeler oldu.
Basat der: Beyler kardeş uğruna Tepegöz île buluşacağım, ne buyurursunuz dedi. Kazan Bey burada söylemiş, görelim hanım nasıl söylemiş:
Kara ejderha oldu Tepegöz
Gök yüzünde çevirdim yenemedim Basat
Kara kaplan oldu Tepegöz
Kara kara dağlarda çevirdim yenemedim Basat
Kükremiş aslan oldu Tepegöz
Kalın sazlarda çevirdim yenemedim Basat
Er olsan bey olsan da bre
Ben Kazan gibi olmayasın Basat
dedi.
Ak sakallı babam ağlatma
Ak bürçekli ananı sızlatma
Basat der: Elbette varırım. Kazan der: Sen bilirsin. Babası ağladı, der: Oğul ocağımı sahipsiz koyma, kerem eyle, varma dedi.
Baaat der: Yok ak sakallı aziz baba varırım dedi, dinlemedi. Okluğundan bir tutam ok çıkardı beline soktu, kılıcını omzundan
çaprazlama kuşandı, yayını koluna taktı, eteklerini kıvırdı, babasının anasının elini öptü, helalleşti, hoşça kalın dedi.
Tepegözün bulunduğu Salahana Koyasına geldi. Gördü Tepegöz güneşe karşı yatıyor. Çekti belinden bir oç çıkardı. Tepegöz'ün sırtına bir ok vurdu. Ok geçmedi, parçalandı. Bir daha attı. O da parça parça oldu. Tepegöz ihtiyarlara dedi: Bu yerin sineği bizi usandırdı dedi. Basat bir daha attı. O da parçalandı. Bir parçası Tepegöz'ün önüne düştü. Tepegöz sıçradı baktı. Basat'ı gördü, elini eline çırptı, kah kah güldü; Koca'lara dedi ki: "Oğuz'dan yine bize bir turfanda kuzu geldi!" dedi. Basat'ı önüne kattı, tuttu. Boğazından salındırdı, yatağına getirdi; çizmesinin konçusuna soktu, dedi ki; "Bre Koca'lar, ikindi vakti bunu bana çevirin de yiyeyim," dedi. Yine uyudu.
Basat'ın hançeri vardı, onun çizmesini yardı, içinden çıktı; dedi ki: "Bre Koca'lar bunun ölümü nedendir?"
Dediler ki: "Bilmeyiz, ama gözünden başka yerde et yoktur," dediler.
Basat, Tepegöz'ün baş ucuna geldi, göz kapağını kaldırdı, baktı, gördü ki gözü ettir; dedi ki: "Bre Koca'lar, şişi ocağa koyun, kızsın," dedi.
Şişi ocağa bıraktılar kızdı. Basat şişi eline aldı, adı güzel Muhammed'in adını andı, şişi Tepegöz'ün gözüne öyle bastı ki, Tepegöz'ün gözü söndü, kör oldu. Öyle bir çığlık attı, haykırdı ki dağ ve taş yankılandı. Basat sıçradı, koyunların içine, mağaraya düştü. Tepegöz bildi ki Basat mağaradadır; mağaranın kapısına geçip, bir ayağını bir yanına, ötekini de bir yanına koydu; dedi ki: "Bre koyun başları, bir bir gelip geçin." Koyunlar bir bir gelip geçti. Her birinin başlarını sıvazladı; "Toklucuklar... sakar koç, gel, geç." dedi. Bir koç yerinden kalktı, gerinip tos attı. Basat hemen koçu boğazladı, derisini yüzdü, kuyruğuyla başını deriden ayırmadı; içine girdi.
Basat, Tepegöz'ün önüne geldi. Tepegöz de bildi ki Basat deri içindedir; dedi ki: "Ay sakar koç, benim neremden yaralanacağımı bildin. Şöyle çalayım seni mağara duvarına ki, kuyruğun mağarayı yağlasın," dedi. Basat koçun başını Tepegöz'ün eline verdi. Tepegöz boynuzdan sıkıca tuttu; kaldırınca, boynuz deriyle elinde kaldı. Basat, Tepegöz'ün kalçaları arasından sıçrayıp çıktı.
Tepegöz boynuzu götürüp yere çaldı; dedi ki: "Oğlan, kurtuldun mu?" Basat dedi ki: "Tanrım kurtardı!" Tepegöz dedi ki: "Bre oğlan, al şu parmağımdaki yüzüğü parmağına tak, sana ok ve kılıç işlemesin." Basat aldı yüzüğü, parmağına geçirdi. Tepegöz dedi ki: "Oğlan, yüzüğü alıp takındın mı?" Basat dedi ki: "Takındım."
Tepegöz Basat'ın üzerine bıraktı, hançerle çaldı, kesti; sıçradı geniş yerde durdu. Gördü ki, yüzük yine Tepegöz'ün ayağı altında yatıyor; Tepegöz, dedi ki: "Kurtuldun mu?" Basat dedi ki: "Tanrım kurtardı." Tepegöz dedi ki: "Oğlan, şu künbedi gördün mü?" Basat dedi ki: "Gördüm." Tepegöz dedi ki: "Benim hazinem var, o Koca'lar almasınlar, var mühürle..."
Basat künbedin içine girdi; gördü ki altın paralar yığılmış. Paralara bakarken, kendisini unuttu. Tepegöz, künbedin kapısını tuttu, dedi ki: "Künbede girdin mi?" Basat dedi ki: "Girdim." Tepegöz dedi ki: "Şöyle vurayım ki sen de yapıyla birlikte darmadağın olasın!" Basat'ın diline bu geldi ki "Lâ ilahe illallâh, Muhammeden resûlullah." hemen yapının duvarları yarıldı, yedi yerden kapı açıldı. Birinden dışarı çıktı. Tepegöz künbede elini soktu, öyle kaçtı ki künbet altüst oldu. Tepegöz der: Oğlan kurtuldun mu? Basat der: Tanrım kurtardı dedi. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş, şu mağarayı gördün mü? Basat der: Gördüm. Der: Orda iki kılıç var, biri kınlı biri kınsız, o kınsız keser benim başımı, var getir, benim başımı kes dedi.
Basat mağara kapısına vardı. Gördü bir kınsız kılıç durmaz iner çıkar. Basat der: Ben buna hemen tedbirsizce yapışmayayım
deyip kendi kılıcını çıkardı tuttu, iki parçaya böldü. Vardı bir ağaç getirdi kılıca tuttu, onu da iki parça eyledi. Sonra yayını eline aldı, ok ile o kılıcın asıldığı zinciri vurdu. Kılıç yere düştü gömüldü. Kendi kılıcını kınına soktu. Sapından o kılıcı sımsıkı tuttu. Geldi,
der: Bre Tepegöz nicesin dedi. Tepegöz der: Bre oğlan daha ölmedin mi? Basat der: Tanrım kurtardı. Tepegöz der: Sana ölüm yokmuş dedi. Çağırıp Tepegöz söylemiş, görelim hanım ne söylemiş:
Gözüm gözüm yalnız gözüm
Sen yalnız göz ile
Ben Oğuzu kırıp geçirmiştim
Ela gözden ayırdın yiğit beni
Tatlı candan ayırsın Kadir seni
Öyle ki ben çekerim göz acısını
Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını
dedi. Tepegöz gene der:
Memleketten doğum yerinden yiğit yerin neresidir
Karanlık gece içinde yolu kaybetsen ümidin nedir
Büyük sancak tutan hanınız kim
Savaş günü önden at tepen alpınız kim
Ak sakallı babanın adı nedir
Alp erenin erden adını saklaması ayıp olur
Adın nedir yiğit söyle bana
dedi. Basat Tepegözce söylemiş, görelim hanım ne söylemiş :
Memleketten doğum yerinden yerim güney
Karanlık gece içinde yolu kaybetsem ümidim Allah
Büyük sancak tutan hanımız Bayındır Han
Savaş günü önden at tepen alpımız Ulaş oğlu Salur Kazan
Babamın adını sorar olsan koca ağaç
Anamın adını dersen kükremiş aslan
Benim adımı sorarsan Aruz oğlu Basattır
dedi. Tepegöz der: Şimdi kardeşiz, kıyma bana dedi.
Basat der:
Bre kavat ak sakallı babamı ağlatmışsın
İhtiyarcık ak bürçekli anamı sızlatmışsın
Kardeşim Kıyanı öldürmüşsün
Akça yüzlü yengemi dul eylemişsin
Ela gözlü bebeklerini öksüz koymuşsun
Bırakır mıyım seni
Kara çelik öz kılıcımı çekmeyince
Tepeli börklü başını kesmeyince
Alca kanını yer yüzüne dökmeyince
Kardeşim Kayanın kanını almayınca
Bırakmam
dedi. Tepegöz de burada söylemiş, der:
Kalkıp yerimden doğrulayım derdim
Kudretli Oğuz beyleriyle ahdimi bozayım derdim
Yeniden doğanını öldüreyim derdim
Bir defa adam etine doyayım derdim
Kudretli Oğuz beyleri üzerime toplanıp gelsin derdim
Kaçıp Salahana Kayasına gireyim derdim
Ağır mancınığı taşla atayım derdim
İnip taş başıma düşerek öleyim derdim
Ela gözden ayırdın yiğit beni
Tatlı candan ayırsın Kadir seni
dedi. Tepegöz bir daha söylemiş der:
Ak sakallı yaşlıları çok ağlatmışım
Ak sakalının bedduası tutmuş olacak gözüm seni
Ak bürçekli ihtiyarcıkları çok ağlatmışım
Gözünün yaşı tutmuş olacak gözüm seni
Bıyıcığı kararmış yiğitcikleri çok yemişim
Yiğitlikleri tutmuş olacak gözüm seni
Elceğizi kınalı kızcağızları çok yemişim
Bedduaları tutmuş olacak gözüm seni
Öyle ki çekerim ben göz acısını
Hiç bir yiğide vermesin kadir Tanrı göz acısını
Gözüm gözüm ey gözüm yalnız gözüm
dedi. Basat kızıp yerinden kalkıverdi. Erkek deve gibi Tepegöz'ü dizi üzerine çökertti. Tepegöz'ün kendi kılıcı ile boynunu vurdu.
Deldi, yay kirişini taktı. Sürüye sürüye mağara kapısına geldi. Yünlü Koca ile Yapağılı Koca'yı Oğuz'a müjdeci gönderdi.
Ak boz atlara binerek koşturdular. Kudretli Oğuz ellerine haber geldi. At ağızlı Aruz Koca evine dört nala geldi, anasına Basat'ın sevinç haberini verdi,müjde, oğlun Tepegöz'ü tepeledi dedi.
Kudretli Oğuz beyleri yetiştiler. Salahana Kayasına geldiler. Tepegöz'ün başını ortaya getirdiler. Dedem Korkut gelip neşeli havalar çaldı, gazi erenlerin başına ne geldiğini söyleyi verdi Hem Basat'a dua verdi:
Kara dağa seslendiğinde cevap versin Kanlı kanlı sulardan geçit versin dedi. Erlikle kardeşinin kanını aldın, kudretli Oğuz beylerini yükten kurtardın, kadir Allah yüzünü ak etsin Basat dedi.
Ölüm vakti geldiğinde arı imandan ayırmasın. Günahınızı adı güzel Muhammed Mustafa'ya bağışlasın hanım hey!...
GRENDEL THE MURDERER.
When the sun was sunken, he set out to visit
Grendel attacks the sleeping heroes
The lofty hall-building, how the Ring-Danes had used it
For beds and benches when the banquet was over.
Then he found there reposing many a noble
5. Asleep after supper; sorrow the heroes,1
Misery knew not. The monster of evil
Greedy and cruel tarried but little,
Fell and frantic, and forced from their slumbers
He drags off thirty of them, and devours them
Thirty of thanemen; thence he departed
10. Leaping and laughing, his lair to return to,
With surfeit of slaughter sallying homeward.
In the dusk of the dawning, as the day was just breaking,
Was Grendel’s prowess revealed to the warriors:
Then, his meal-taking finished, a moan was uplifted,
A cry of agony goes up, when Grendel’s horrible deed is fully realized.
15. Morning-cry mighty. The man-ruler famous,
The long-worthy atheling, sat very woful,
Suffered great sorrow, sighed for his liegemen,
[6]When they had seen the track of the hateful pursuer,
The spirit accursèd: too crushing that sorrow,
20. Too loathsome and lasting. Not longer he tarried,
The monster returns the next night.
But one night after continued his slaughter
Shameless and shocking, shrinking but little
From malice and murder; they mastered him fully.
He was easy to find then who otherwhere looked for
25. A pleasanter place of repose in the lodges,
A bed in the bowers. Then was brought to his notice
Told him truly by token apparent
The hall-thane’s hatred: he held himself after
Further and faster who the foeman did baffle.
30. 2So ruled he and strongly strove against justice
Lone against all men, till empty uptowered
The choicest of houses. Long was the season:
King Hrothgar’s agony and suspense last twelve years.
Twelve-winters’ time torture suffered
The friend of the Scyldings, every affliction,
35.Endless agony; hence it after3 became
Certainly known to the children of men
Sadly in measures, that long against Hrothgar
Grendel struggled:—his grudges he cherished,
Murderous malice, many a winter,
40.Strife unremitting, and peacefully wished he
4Life-woe to lift from no liegeman at all of
The men of the Dane-folk, for money to settle,
No counsellor needed count for a moment
[7]On handsome amends at the hands of the murderer;
45.The monster of evil fiercely did harass,
Grendel is unremitting in his persecutions
The ill-planning death-shade, both elder and younger,
Trapping and tricking them. He trod every night then
The mist-covered moor-fens; men do not know where
Witches and wizards wander and ramble.
50. So the foe of mankind many of evils
Grievous injuries, often accomplished,
Horrible hermit; Heort he frequented,
Gem-bedecked palace, when night-shades had fallen
(Since God did oppose him, not the throne could he touch,5
God is against the monster.
55. The light-flashing jewel, love of Him knew not).
’Twas a fearful affliction to the friend of the Scyldings
The king and his council deliberate in vain.
Soul-crushing sorrow. Not seldom in private
Sat the king in his council; conference held they
What the braves should determine ’gainst terrors unlooked for.
60. At the shrines of their idols often they promised
They invoke the aid of their gods.
Gifts and offerings, earnestly prayed they
The devil from hell would help them to lighten
Their people’s oppression. Such practice they used then,
Hope of the heathen; hell they remembered
65. In innermost spirit, God they knew not,
Judge of their actions, All-wielding Ruler,
No praise could they give the Guardian of Heaven,
The true God they do not know.
The Wielder of Glory. Woe will be his who
Through furious hatred his spirit shall drive to
70. The clutch of the fire, no comfort shall look for,
Wax no wiser; well for the man who,
Living his life-days, his Lord may face
And find defence in his Father’s embrace!
[1] The translation is based on ‘weras,’ adopted by H.-So.—K. and Th. read ‘wera’ and, arranging differently, render 119(2)-120: They knew not sorrow, the wretchedness of man, aught of misfortune.—For ‘unhælo’ (120) R. suggests ‘unfælo’: The uncanny creature, greedy and cruel, etc.
[2] S. rearranges and translates: So he ruled and struggled unjustly, one against all, till the noblest of buildings stood useless (it was a long while) twelve years’ time: the friend of the Scyldings suffered distress, every woe, great sorrows, etc.
[3] For ‘syððan,’ B. suggests ‘sárcwidum’: Hence in mournful words it became well known, etc. Various other words beginning with ‘s’ have been conjectured.
[4] The H.-So. glossary is very inconsistent in referring to this passage.—‘Sibbe’ (154), which H.-So. regards as an instr., B. takes as accus., obj. of ‘wolde.’ Putting a comma after Deniga, he renders: He did not desire peace with any of the Danes, nor did he wish to remove their life-woe, nor to settle for money.
[5] Of this difficult passage the following interpretations among others are given: (1) Though Grendel has frequented Heorot as a demon, he could not become ruler of the Danes, on account of his hostility to God. (2) Hrothgar was much grieved that Grendel had not appeared before his throne to receive presents. (3) He was not permitted to devastate the hall, on account of the Creator; i.e. God wished to make his visit fatal to him.—Ne … wisse (169) W. renders: Nor had he any desire to do so; ‘his’ being obj. gen. = danach.
https://www.astiberri.com/products/beowulf
XII.
GRENDEL AND BEOWULF.
’Neath the cloudy cliffs came from the moor then
Grendel comes from the fens.
Grendel going, God’s anger bare he.
The monster intended some one of earthmen
In the hall-building grand to entrap and make way with:
5. He went under welkin where well he knew of
He goes towards the joyous building.
The wine-joyous building, brilliant with plating,
Gold-hall of earthmen. Not the earliest occasion
This was not his first visit there.
He the home and manor of Hrothgar had sought:
Ne’er found he in life-days later nor earlier
10. Hardier hero, hall-thanes1 more sturdy!
Then came to the building the warrior marching,
Bereft of his joyance. The door quickly opened
His horrid fingers tear the door open.
On fire-hinges fastened, when his fingers had touched it;
The fell one had flung then—his fury so bitter—
15. Open the entrance. Early thereafter
The foeman trod the shining hall-pavement,
Strode he angrily; from the eyes of him glimmered
He strides furiously into the hall.
A lustre unlovely likest to fire.
He beheld in the hall the heroes in numbers,
20. A circle of kinsmen sleeping together,
A throng of thanemen: then his thoughts were exultant,
He exults over his supposed prey.
He minded to sunder from each of the thanemen
The life from his body, horrible demon,
Ere morning came, since fate had allowed him
25. The prospect of plenty. Providence willed not
Fate has decreed that he shall devour no more heroes. Beowulf suffers from suspense
To permit him any more of men under heaven
To eat in the night-time. Higelac’s kinsman
Great sorrow endured how the dire-mooded creature
[27] In unlooked-for assaults were likely to bear him.
30. No thought had the monster of deferring the matter,
But on earliest occasion he quickly laid hold of
Grendel immediately seizes a sleeping warrior, and devours him.
A soldier asleep, suddenly tore him,
Bit his bone-prison, the blood drank in currents,
Swallowed in mouthfuls: he soon had the dead man’s
35. Feet and hands, too, eaten entirely.
Nearer he strode then, the stout-hearted warrior
Snatched as he slumbered, seizing with hand-grip,
Beowulf and Grendel grapple.
Forward the foeman foined with his hand;
Caught he quickly the cunning deviser,
40. On his elbow he rested. This early discovered
The master of malice, that in middle-earth’s regions,
’Neath the whole of the heavens, no hand-grapple greater
In any man else had he ever encountered:
The monster is amazed at Beowulf’s strength.
Fearful in spirit, faint-mooded waxed he,
45. Not off could betake him; death he was pondering,
Would fly to his covert, seek the devils’ assembly:
He is anxious to flee.
His calling no more was the same he had followed
Long in his lifetime. The liege-kinsman worthy
Of Higelac minded his speech of the evening,
Beowulf recalls his boast of the evening, and determines to fulfil it.
50. Stood he up straight and stoutly did seize him.
His fingers crackled; the giant was outward,
The earl stepped farther. The famous one minded
To flee away farther, if he found an occasion,
And off and away, avoiding delay,
55. To fly to the fen-moors; he fully was ware of
The strength of his grapple in the grip of the foeman.
’Twas an ill-taken journey that the injury-bringing,
’Twas a luckless day for Grendel.
Harrying harmer to Heorot wandered:
The palace re-echoed; to all of the Danemen,
The hall groans.
60. Dwellers in castles, to each of the bold ones,
Earlmen, was terror. Angry they both were,
Archwarders raging.2 Rattled the building;
[28] ’Twas a marvellous wonder that the wine-hall withstood then
The bold-in-battle, bent not to earthward,
65. Excellent earth-hall; but within and without it
Was fastened so firmly in fetters of iron,
By the art of the armorer. Off from the sill there
Bent mead-benches many, as men have informed me,
Adorned with gold-work, where the grim ones did struggle.
70.The Scylding wise men weened ne’er before
That by might and main-strength a man under heaven
Might break it in pieces, bone-decked, resplendent,
Crush it by cunning, unless clutch of the fire
In smoke should consume it. The sound mounted upward
75. Novel enough; on the North Danes fastened
Grendel’s cries terrify the Danes.
A terror of anguish, on all of the men there
Who heard from the wall the weeping and plaining,
The song of defeat from the foeman of heaven,
Heard him hymns of horror howl, and his sorrow
80. Hell-bound bewailing. He held him too firmly
Who was strongest of main-strength of men of that era.
[1] B. and t.B. emend so as to make lines 9 and 10 read: Never in his life, earlier or later, had he, the hell-thane, found a braver hero.—They argue that Beowulf’s companions had done nothing to merit such encomiums as the usual readings allow them.
[2] For ‘réðe rén-weardas’ (771), t.B. suggests ‘réðe, rénhearde.’ Translate: They were both angry, raging and mighty.
XIII.
GRENDEL IS VANQUISHED.
For no cause whatever would the earlmen’s defender
Beowulf has no idea of letting Grendel live.
Leave in life-joys the loathsome newcomer,
He deemed his existence utterly useless
To men under heaven. Many a noble
5. Of Beowulf brandished his battle-sword old,
Would guard the life of his lord and protector,
The far-famous chieftain, if able to do so;
While waging the warfare, this wist they but little,
Brave battle-thanes, while his body intending
10. To slit into slivers, and seeking his spirit:
No weapon would harm Grendel; he bore a charmed life.
That the relentless foeman nor finest of weapons
Of all on the earth, nor any of war-bills
[29]Was willing to injure; but weapons of victory
Swords and suchlike he had sworn to dispense with.
15. His death at that time must prove to be wretched,
And the far-away spirit widely should journey
Into enemies’ power. This plainly he saw then
Who with mirth1 of mood malice no little
Had wrought in the past on the race of the earthmen
20. (To God he was hostile), that his body would fail him,
But Higelac’s hardy henchman and kinsman
Held him by the hand; hateful to other
Was each one if living. A body-wound suffered
Grendel is sorely wounded.
The direful demon, damage incurable
25. Was seen on his shoulder, his sinews were shivered,
His body bursts.
His body did burst. To Beowulf was given
Glory in battle; Grendel from thenceward
Must flee and hide him in the fen-cliffs and marshes,
Sick unto death, his dwelling must look for
30.Unwinsome and woful; he wist the more fully
The end of his earthly existence was nearing,
His life-days’ limits. At last for the Danemen,
The monster flees away to hide in the moors.
When the slaughter was over, their wish was accomplished.
The comer-from-far-land had cleansed then of evil,
35. Wise and valiant, the war-hall of Hrothgar,
Saved it from violence. He joyed in the night-work,
In repute for prowess; the prince of the Geatmen
For the East-Danish people his boast had accomplished,
Bettered their burdensome bale-sorrows fully,
40. The craft-begot evil they erstwhile had suffered
And were forced to endure from crushing oppression,
Their manifold misery. ’Twas a manifest token,
When the hero-in-battle the hand suspended,
Beowulf suspends Grendel’s hand and arm in Heorot.
The arm and the shoulder (there was all of the claw
45. Of Grendel together) ’neath great-stretching hall-roof.
[1] It has been proposed to translate ‘myrðe’ by with sorrow; but there seems no authority for such a rendering. To the present translator, the phrase ‘módes myrðe’ seems a mere padding for gladly; i.e., he who gladly harassed mankind.